BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
02 ARALIK 2007 / 19:53

Sevgide menfaat olur mu?

Sevgi konusunda biz insanların hayvanlardan öğreneceği çok şey var.

Özellikle, sevginin niteliği konusunda da hayvanlardan ders alabiliriz.

Sosyal diye bahsedebileceğimiz herhangi bir canlının gelişmişlik düzeyi artıkça sahip olduğu sevginin niteliği de değişmektedir. En gelişmiş canlı olduğu iddia edilen insan için sevgi, bilinç düzeyine çıkabilmekte ve insan, sevgisine ait nedenleri sıralayabilmektedir. Örneğin, seviyorum çünkü o zengin, saçı siyah, gözü mavi vs. diyerek sevginin özünden sapılabilmektedir. Daha alttaki, insan kadar sosyal olmayan, hatta bana göre insandan daha sosyal olabilen canlılarda ise sevgi sorgulanmaz.

Bazı düşünürlerin iddia ettiği gibi sevgi duyusu sosyal canlının bir fonksiyonuysa, hayvanların bizden daha sosyal olduğunu söylemek mümkün olabilecektir. Örneğin bir köpeğin bir insanla karşılaştığında gösterdiği tavır, ritüalistik tanışma hareketleri ve yoğun şekilde yapılan sevgi gösterisine insanların kendi aralarındaki tanışmalarda asla rastlanmaz. Hayvanda, ilk defa rastladığı insana karşı yönelen bu sevgi dolu sosyal yaklaşım, insanın en sosyal hayvan olduğu tezini reddeder niteliktedir. Sevgi ihtiyacının karşılanmasının ruh sağlığı üzerindeki etkisi göz önüne alınırsa, bu canlıların sevgi alışverişini bu kadar rahat yapması ruh sağlıklarını bu kadar iyi korumalarında önemli bir faktör olsa gerektir.

Yine bazı düşünürlere göre, insan ya da hayvan fark etmez, sosyal olan herhangi bir canlının ruh sağlığı, sağlıklı bir beden yapısı yanında iletişim kurabileceği sosyal bir çevresinin olmasına bağlıdır. Bu sosyal uyarımların en önemlilerinden birinin bu çevreyle sevgi alış verişi olduğunu söyleyebilmek mümkündür. O halde sevgi, sosyal olan her canlı için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bir canlının içgüdüsel dürtüleri çevrenin etkisiyle şiddete dönüşebileceği gibi tam tersi olan sevgiye de dönüşebilmektedir. Bu noktada sevgi, içgüdüsel dürtülerin bastırılmasında önemli rol oynamaktadır. Gerçekten de, insanda da hayvanda da sevgi esasına dayalı bir eğitimle agresyon dürtülerinden oldukça arındırılmış mükemmel bir iletişim ortaya çıkmaktadır.

Sevginin gelişiminde kalıtsal, kültürel ve çevresel etkenler önemli rol oynamaktadır.

İki ayrı canlı türü olan insan ve köpek, bu iletişim için içgüdüsel olarak hazır vaziyettedir, zira bu iki türün birlikteliği insanlığın ortaya çıkış tarihine rastlar ve bu asırlardır süren beraberlik sayesinde bu iki tür arasında sevgiden doğan iletişimin genlere aksetmemiş olması sanırım ihtimal dışıdır. Bunun en iyi ispatı, daha önce insanla hiç karşılaşmamış yavru köpeğin insan kokusu olan eşyalar üzerinde huzurla yatmasıdır. İnsanlar açısından en iyi ispatı hayvan sevmeyle vücudumuzdan salgılanan endorfinlerdir. Vücudumuz hayvanı okşamakla çok olumlu şeylere şartlanmış olsa gerek ki endorfinler salgılansın.

Sevginin gelişiminde sadece genetik mekanizma yeterli olmaz genlerle gelen mirasın üzerinde kültürel ve çevresel etkenler de rol oynar..

Kültürel ve çevresel etkiye hayvanlardan da örnek verilebilir. Sosyalizasyon dönemini insana alışkın bir grup içersinde geçiren köpek insanı kendi toplumundan görür veya kendini insan toplumu içersinde görür. Sosyalizasyon döneminde insanlarla iletişimi zayıf olan köpeklerin ileride insanlara alışması çok zor olmaktadır. EEG ile yapılan tetkiklerde köpek beyninin doğumdan sonra bir süre daha geliştiğini göstermektedir. Bu nedenle 3. ve 12. yaşam haftaları olan sosyalizasyon dönemi, köpek beynine insan sevgisinin oturduğu dönemdir. Yeter ki köpeğe bu fırsat tanınsın ve insanlarla ilgili olumsuz bir deneyim yaşanmasın

Belki de, hayvanlarda soyut düşünce kavramının olmayışı düşüncede ve dolayısıyla sevgide herhangi bir sapmanın olmamasını sağlar. Bu nedenle hayvanların sevgileri insanınkinden çok daha fazla düzgün ve samimidir. İnsanlarda ise hayvana duyulan sevgi bu kadar samimi ve belki de onlarınki kadar menfaatsiz olamaz.

Bence bu durum insan zekasının patolojik bir tarafıdır.

Prof. Dr. Tamer Dodurka